Welcome to my blog, hope you enjoy reading
RSS

22 Nisan 2010 Perşembe

hepinize sesleniyorum...


Her gün bu köşede oturup sizi izliyorum. Sabahtan geceye, geceden sabaha tekrar. İşimin bir parçası bu, gününüzü takip ediyorum. evden ne zaman çıkmanız gerektiğini ve ne zaman döneceğinizi biliyorum. Nasıl bir gün geçirdiğinizi hatta bazen nasıl bir akşam geçireceğinizi bile anlayabiliyorum. Acaba siz benim sizi anlayabildiğimi anlayabiliyor musunuz?

Sokağa attığınız ilk adımda çoğu zaman ilk benimle göz göze geliyorsunuz, günaydın demeden. Ama ben yine de anlıyorum nasıl bir güne uyandığınızı.

Çoğunuz yorgun gözlerle bakıyorsunuz bana. Eğer sabahın erken saatiyse ve mutluluk yoksa bu bakışlarda artık yıldığınız işinize ve hiç sevmediğiniz patronunuza gittiğinizi biliyorum. Gözleriniz uykusuzluktan şişmiş ama gülüyorsa anlıyorum ki aşıksınız. Kıpkırmızı gözleri görünce dün bir şeyler iyi gitmemiş, kibarca gülümsüyorum teselli edercesine, ama siz görmüyorsunuz. Bazen bakışlarınız hiç bir şey ifade etmiyor. O zaman ‘sıradan hayatınızda değişikliğe ihtiyacınız var, bakın elime: Duman’ın üç yavrusu da çok güzel, hem artık size arkadaşlık edebilecek kadar büyüdüler’ diyorum duymak istemiyorsunuz. Siz beni farketmek istemedikçe, ben size daha çok alışıyorum.

Alışkanlıklarınızı ezbere biliyorum artık. Hanginizin baharatlı yemek sevip hanginizin vejetaryen olduğunu, ne marka sigaradan ne kadar içtiğinize tutun da aranızdan kimin dağınık kimin çok titiz olduğunu, hangi mağazalardan alışveriş yaptığınızı, hanginizin yalnız olup hanginizin yalnızlığa hasret olduğunu hatta herkesten sakladığınız siyasi görüşünüzü bile ben biliyorum.

Nasıl bilmem ki herşeyinizi benimle paylaşıyorsunuz. Okuduğunuz kitapları, dergileri, artan yemeklerinizi, artık kullanmayacağınız eşyalarınızı ve yerine aldıklarınızın süslü ama yırtılmış kutularını, kredi kartı ekstrelerinizi ve hatta eski sevgilinizden gelen mektupları bile bana verdiğinizin farkında değil misiniz yoksa?

Günde hiç olmasa bir kez yanıma geliyorsunuz. Geldiğinizde bana beni aşağılayan gözlerle bakıp bir daha hiç gelmemeyi diliyorsunuz. Kokumdan rahatsız oluyorsunuz, aslında kokunuzdan. İçimdekilere bakmak istemiyorsunuz, hayatınızdan çıkarıp attıklarınıza. gün gelecek bazılarını gülümseyerek anıp yeniden sahip olmak isteyeceksiniz oysa ki.

Ben sizin hayatınızdan çıkarmak istediğiniz herşeyi koşulsuz şartsız kabul edenim. Her türlü aşağılamanıza boynum kıldan ince. Peki içimde istemedikleriniz var diye bensiz yaşayabileceğinizi mi sanıyorsunuz? Benim içi pis, kokusu kötü bir kutucuk olduğumu mu sanıyorsunuz?

Bugün bir başlangıç olsun ve bensiz yaşamınızın çöplükten farksız olacağını, görevimin temiz olmama engel olmadığımı farkederek ihtiyacınız olan bir eşyaya nasıl davranıyorsanız bana da öyle davranın. Unutmayın, daha iyi bir yaşam için bana da mecbursunuz!

Sokağınızın çöp kutusu...


dipnot: yaşayan sokağıma çöp konteynırı istiyorum. Bi araba eksik parketsin! Sarıgüle duyurulur...

16 Nisan 2010 Cuma

alice harikalar diyarında

gözlerimi kapadım...

harika bir bahar havası.
kuşlar cıvıl cıvıl.
şu genç ne harika çalıyor akerdeonu, ne renkli giyinmişler ailece...
kahvemi yudumlarken tadını çıkara çıkara; çıtı pıtı hanımlar, beyler geçiyor yanımdan ellerinde alışveriş torbaları..
herkesin yüzünde bir tebessüm bahar karşılanırken
çiçekler her bahar mı güzel oluyor burada?
hiç susmaz mı bu görmüş geçirmiş binalar?
neresi burası? olsun ne önemi var!



hurdacı diye bağıran adam! ecnebi memleketinde türkçe seyyar??
akerdeon nereye gitti?
iski mi! yok artık!!
bi de doğalgaz üstüne! 'doğalgaz fatura çıkarıcam doğalgaz doğalgaz! saatleri okuycam 9 tane açın kapıyı siz'

yan binada tadilat var matkap sesi susmuyor. esnaf tavla oynuyor bir dükkan kapısında. üst kattakinin oğlu geldi okuldan koşarak çıkıyor merdivenleri.
kargocu postacı bakkalın çırağı hepsi bi kapıda. doğalgaz, su iki fatura aynı anda.
akerdeoncu gitti ama gelir yine yarına.
kuşlar cıvıl cıvıl bahar mis gibi benim sokağımda da..
benim yaşayan sokağımda...